ÇAGDAŞ HEMŞİRELER DERNEGİ NE HOS GELDINIZ
   
  ÇAĞDAŞ HEMŞİRELER DERNEĞİ
  Peru'da yerli halk, topraklarını uluslararası sermayeye bırakmıyor
 

Peru’da, hükümetin yağmur ormanlarını yabancı enerji ve maden şirketlerine cazip hale getirme yasa tasarısına karşı çıkan Amazon yerlileri ile polis arasında çıkan çatışmalarda ölü sayısı 63’e çıkarken, halen kayıp olan 2 polis aranıyor.

Hafta sonu meydana gelen çatışmalarda yerlilerin lideri 40 göstericinin, hükümet de 23 güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Yerli hakları grubu AIDESEP’den Champion Nonimgo, olaylarda 40 kişinin öldüğünü, hükümetle diyaloğun ise ihtimal dışı olduğunu söyledi. Helikopterlerle yerlileri katleden bir hükümet olduğunu iddia eden Nonimgo, bu koşullar altında müzakere yapmayacaklarını ifade etti. Polis müdürü Binbaşı Jose Luis Santillan da kayıp polislerle yerlilerin ele geçirdiği silahları arama çalışmalarına devam ettiklerini söyledi. Devlet Başkanı Alan Garcia, dünkü açıklamasında, yerlileri terörist gibi davranmakla suçlayarak, olayların ülke dışından körüklendiğini savundu. Garcia’nın aralarında başbakanın da olduğu bir dizi kabine üyesini görevden alması ve gerilimi yatıştırmak için söz konusu yasa tasarısını geri çekmesi bekleniyor.

Peru’da son 10 yılın en kanlı şiddet olayları, cuma günü yaklaşık 2500 protestocu Amazon yerlisinin yol kapatma eylemine 400 civarında polisin engel olmaya çalışmasıyla patlak vermişti.
Bazı polislerin rehin alınmasıyla olaylar tırmanmış, askeri operasyon düzenlenmişti. Bu operasyonda da 9 polis ölmüştü.
Yerliler onlarca kişinin kaybolduğunu iddia ederken yerli lideri Alberto Pizango tutuklanma riskine karşı gizleniyor.
Amazon yerlileri, yağmur ormanlarını yabancı şirketler için cazip hale getiren yasa tasarısının geri çekilmesini istiyor ve talepleri yerine gelinceye kadar eylemlerini sürdürecekleri uyarısında bulunuyor. Yerliler ve çevre grupları, bu yasa tasarının anayasa ile uluslararası hukukun ihlali olduğunu öne sürüyor.
Peru-ABD serbest ticaret anlaşmasını yürürlüğe koyan Garcia hükümeti, bu yasa tasarısıyla ortak orman arazileri ve su kaynaklarını petrol çıkarma, kerestecilik, madencilik ve büyük ölçekli tarıma açık hale getiriyor.



Kaynak:Radikal 




Verdiğim rahatsızlıktan dolayı bağışlayınız… -Eduardo Galeano

  21 Mayıs 2009 -  

Kafamın içinde sinekler gibi vızıldayan bazı soruları paylaşmak istiyorum.

Adalet adil midir? Dünyanın adaleti ayakları üzerinde ters mi duruyor? Bush’un üzerine ayakkabılarını fırlatan Iraklı zapatista, üç yıl hapis cezasına mahkûm edildi. O daha iyisini, bir madalyayı hak etmiyor muydu?

Terörist olan kim? Ayakkabı fırlatan mı yoksa ayakkabı ile ezen mi? Yalan söyleyerek Irak savaşını yaratan, bir yığın insanı öldüren, işkenceyi onaylayan ve uygulanması emrini veren seri katil bir terör suçlusu değil mi?

Topraklarını savunma haklarını kullandıkları için terörizm yaratmakla suçlanan Brezilya’nın topraksız köylüleri, Şili’nin mapuche ya da Guatemala’nın kekchíe yerlileri ya da Meksika - Atenco’da yaşayan yerli halklar suçlu mudur? Eğer toprak kutsal ise, her ne kadar yasalar bunu ifade etmeseler de; onu savunanlar kutsal değil midir?

Foreign Policy dergisine göre Somali en tehlikeli yer. İyi de korsan olan kim? Açlıktan gemilere saldıranlar mı yoksa yıllardır dünyaya saldıran ve bu çabalarından dolayı multimilyonluk ödüllere konan, Wall Street’in vurguncuları mı? Niçin dünya kendini soyanları ödüllendirir?

Niçin adaletin tek gözü kör? Şirketlerin en güçlüsü Wal-Mart, çalışanlarına sendika yasağı koyuyor. McDonald’s da. Uluslararası hukuku ihlal eden bu suçlu şirketler niçin cezadan muaf olurlar? Günümüz dünyasında emek atıklardan ve işçi hakları şimdiye kadarkinden daha az değerli olduğu için mi?

Kim haklı kim haksız? Eğer gerçekten uluslararası adalet varsa; niçin güçlüler hiçbir zaman yargılanmazlar? Onlar mahkûm değiller. Cezaevlerinin anahtarlarının sahibi onlar oldukları için mi?

Niçin Birleşmiş Milletler’de veto hakkına sahip beş güç dokunulmazdır? Bu hakkın ilahi bir kökeni mi var? Savaşı iş haline getirenler barışı mı koruyacaklar? Esas işleri silah üretmek olan bu beş gücün, dünya barışından sorumlu olması adil mi?

Uyuşturucu tüccarlarını aşağılayan yok; buda mı bir “organize suç” değil? Gürültü çıkaranlara karşı her yerde ısrarla ölüm cezası istenirken dünyanın sahiplerine karşı ceza talep eden yok? Daha fazlası gerekirken. Füzeleri kullananlara karşı değil bıçakları kullanan katillere karşı yaygara koparılıyor.

Hayret ediyoruz: Mademki şu koruyucular, bu kadar öldürme arzusu çılgınlığı içinde bulunuyorlarsa; neden sosyal adaletsizliğe karşı ölüm cezası talep etmezler? Her bir dakikada üç milyon doların askeri harcamalara ayrıldığı sırada tedavi edilebilir hastalıklardan ve açlıktan on beş çocuğun öldüğü bir dünya adil olabilir mi? Adı uluslararası toplum olan yapı, dişlerine kadar, kime karşı silahlanıyor? Fakirliğe karşı mı yoksa fakir fukaraya karşı mı?

Ölüm cezasının ateşli savunucuları, sürekli kamu güvenliğine saldıran tüketim toplumunun değerlerine karşı neden ölüm cezası istemiyorlar? Milyonları, milyonlarca genci, düşük ücretliyi serseme çeviren reklâm bombardımanları suça davet etmiyor mu? Var olmak sahip olmaktır diye gece gündüz tekrarlanan; arabaya sahip ol, markalı ayakkabıya sahip ol, sahip ol, sahip ol… Ve o, sahip olmayan var olmuyor mu?

Ve neden ölüme karşı ölüm cezası uygulanmıyor? Dünya ölümün hizmetine organize olmuş durumda. Bizim enerjimizin ve kaynaklarımızın büyük bir kısmını yalayıp yutan silah endüstrisi, yoksa ölüm üretmiyor mu?

Dünyanın sahipleri, şiddeti yalnızca diğerleri uyguladığı zaman cezalandırıyorlar. Bu şiddet tekeli, bütün olumsuzluklara karşın hayatta kalmayı isteyen dünyalılar için dayanılmaz ve yeryüzünün dışında var olanlar için de açıklanamaz bir duruma dönüşüyor: Biz insanlar karşılıklı olarak birbirimizi yok etmede uzmanlaşmış tek hayvan türüyüz ve bizler, diğer şeyler arasında, doğayı ve onun canlılarını da yok etmekte olan bir imha teknolojisi geliştirdik.

Bu teknoloji korkuyu besliyor. Bu korku, polisiye ve askeri savurganlıkları haklı gösteren düşmanları üreten bir korkudur. Peki, bizler ölüm treninde; korkuyu ölüme mahkûm etseydik nasıl olurdu? Profesyonel dehşet vericilerin, bu evrensel diktatörlüğüne son vermek sağlıklı olmaz mıydı?

Panik ekiciler, bizi yalnızlığa mahkûm ediyor ve bize dayanışmayı yasaklıyorlar: altta kalanın canı çıksın, birbirlerini yesinler, bu komşu daima bir tehlike, dikkat, çok dikkat et, bir şeylerini çalar, o sana tecavüz edecek, bir Müslüman şu bebek arabasına bomba koymuş, eğer şu kadın sana bakarsa, şu masum görünüşlü komşu, eminim ki sana domuz gribi bulaştıracak…

Alt üst olmuş bu dünyada, ortak düşünce ve adaletin sağlanmasına yönelik en basit eylemler karşısında bile korku yaratılıyor. Başkan Evo Morales, ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan yerlilerin, kendilerine aynada bakma utancını üzerlerinden atmaları için Bolivya’yı yeniden yapılandırmaya kalkışınca paniği kışkırttılar. Elbette, bu cüret, mümkün olan tek düzen bizimkidir diyenlerin geleneksel ırkçı bakış açısından bir felaketti: Kargaşa ve şiddeti getiren Evo idi ve onun kabahati yüzünden ulusal birlik bozulacaktı ve ülke parçalara bölünecekti.

Yine, Ekvador Devlet Başkanı Correa’nın, yasadışı kabul ettikleri borçların ödenmeyeceği konusunda ısrarlı olduklarını bildiren haberi, dünya mali piyasalarında terör üretti ve kötü bir örnek olacağı için de Ekvador korkunç bir şekilde cezalandırılmakla tehdit edildi.

Askeri diktatörler ve hırsız siyasiler, uluslararası bankalar tarafından her zaman şımartılmış olsalar bile; biz, zaten halkın, kendisini sopalayan sopanın ve kendisini yağmalayan aç gözlülüğün bedelini ödemesini kaçınılmaz bir kader gibi kabul etmesine alışmadık mı?

Fakat ortak düşünce ve adalet, sonsuza dek birbirlerinden ayrılmış mı olacak? Bunlar birbirine bağlı, birlikte yürümek için doğmamışlar mıydı? Feministlerin söylediği “eğer biz erkekler, hamile kalsaydık, kürtaj serbest olurdu” sloganı adalet anlayışı ve ortak düşüncenin bir ürünü değil mi? Niçin kürtaj hakkı yasallaştırılmıyor? Kürtajın bedelini ödeyebilenlerin ve bundan kazanan doktorların, sonra cinsiyet ayrımı yapmayı terk edecekleri için mi?

Ortak düşünce ve adaletin, aynı şekilde, inkâr edilmesi başka bir skandal olayda yaşanıyor: Niçin uyuşturucular yasallaştırılmıyor? Yoksa o da kürtaj gibi bir halk sağlığı sorunu değil mi? En fazla uyuşturucu bağımlısına sahip olan ülke; bağımlıların taleplerini karşılayanları cezalandırmak için hangi ahlaki otoriteye sahip? Ayrıca, uyuşturucu belasına karşı savaşı, bu kadar yücelten büyük medya, neden dünyada tüketilen eroinin, hemen hemen tamamının Afganistan’dan geldiğini hiç söylemiyor? Afganistan’dan gönderen kim? Bu ülke, hepimizi kurtarmakla görevlendirilen mesihin memleketinin askeri işgali altında bulunan bir ülke değil mi?

Neden uyuşturucuları bu en uygun zamanda yasallaştırmıyorlar? Askeri istilalar için iyi bir bahane olmayacağı ve dahası, geceleri kirli çamaşırları yıkayan çamaşırhaneler gibi çalışan, büyük bankalara daha sulu kârlar sağlamayacağı için mi?

Bugünlerde dünya daha az otomobil satılması nedeniyle üzgün. Küresel krizin sonuçlarından biri de, gelişen otomotiv sanayi üretimindeki düşüşün devam ediyor olması. Eğer bir parça ortak düşünce ve birazcık adalet duygusuna sahip olsaydık; bu güzel haberi kutlamaz mıydık? Otomobillerin azalması, biraz daha az toksin salgılanacak olan doğa acısından ve biraz daha az ölecek olan yayalar acısından iyi bir haber değil mi?

Lewis Carollo’ya göre, harikalar ülkesinde, adaletin nasıl işlediğini soran Alicia’ya, Kraliçe “İşte görüyorsun” der. “Fakat yargılama gelecek çarşambaya kadar başlamayacaktır. Ve elbette, suç da en sonunda işlenmiş olacaktır.”

El Salvador’da, Başpiskopos Oscar Arnulfo Romero, adaletin, bir yılan gibi, yalnızca çıplak ayaklıları soktuğunu ispatladı. Ülkesindeki çıplak ayaklıların, dünyaya gelme suçunu işledikleri için peşinen suçlu doğduklarını söylediği için de kurşunlanarak öldürüldü.

El Salvador’da yapılan son seçimlerin sonucu; herhangi bir şekilde gösterilen saygının ifadesi değil mi? Adaletsizliğin krallığında, adil bir adalet için Başpiskopos Romero ve onun gibi mücadele ederek ölen binlere gösterilen bir bağlık ifadesi değil mi?

Tarihin gelişim aşamaları bazen kötü biter; ama o, Tarih, bitmez. Elveda derken daha sonra görüşmek üzere, der.

[Kaosenlared’deki
İspanyolca orijinalinden Sendika.Org için Atiye Parılyıldız tarafından çevrilmiştir]





Dünya Gıda, Tarım ve Otel işçileri Birliği IUL, Uluslararası Taşımacılık Konfederasyonu ITF, Eğitim Enternasyonali BI ve Dünya Sendikalar Konfederasyonu ITUC, dünya kamuoyunun İran’da Sendikal haklara yönelik kısıtlama ve süren baskılara dikkatini çekmek amacı ile, 26 Haziranı Dünya çapında Eylem günü ilan etti.

Bu doğrultuda tüm dünya emek örgütlerinden, 26 Haziran günü İran yurt dışı temsilcilikleri önünde gösteriler, işyerleri ve toplu taşımacılık sektörlerinde eylemler ve açıklamalar, sivil toplum örgütleri ve insan hakları dernekleri ile birlikte toplantılar ve bilgilendirme aktiviteleri düzenlenmesini önerdiler. Bu Kampanya için bir Web-haberleşme sitesi kurulacağı, bilgilendirme dokümanları ve materyallerin de kısa zamanda çıkarılacağı duyuruldu. Dünya Sendikal Örgütleri yaptıkları açıklamalarda İran Hükümeti’nden, Mansour Osanloo, Ebrahim Madadi ve Faryad Kamanger gibi tutuklu yöneticiler ile kısa bir dönem önce haklarında 1’er yıl Hapis cezaları verilen Şeker İşçileri Sendikası TAPEH yöneticilerinin ve 1 Mayıs gösterileri sırasında tutuklanan Sendikacıların derhal serbest bırakılmasını talep etti. Ayrıca, kurulmuş olan sendikaların tanınmasını, örgütlenme mücadelesi verdikleri için işten atılarak mağdur edilen işçilerin tekrar işe alınmasını, çalışanların sendikal örgütlenme özgürlüğü ve kolektif girişim hakkının tanınmasının temelini oluşturan ILO söyleşmelerinin imzalanmasını ve sendikalarla işverenler arasında toplusözleşme hakkının tanınarak güvence altına alınmasını talep etti.

Asghar Fataie ve Abbas Fard İranlı işçilere yönelik saldırıların son bulması, tutuklu sendika yöneticilerinin serbest bırakılması için 22 Mayıs günü Hollanda’da açlık grevi başlatmışlardı. Daha öncesinde de İran Komünist İşçi Partisi (İKİP) tüm dünyua emek örgütlerine 1 Mayıs’ta tutuklanan işçilerin serbest bırakılması için acil çağrıda bulunmuştu.

Son 3 yılda ekonomik krizin etkisi İran’da da hissedilirken İran hükümeti de gittikçe sertleşerek özellikle memnuniyetsiz olan işçiler üzerindeki şiddetini iyice arttırmıştı. Uzun bir süreden sonra ilk defa ilerici örgütler, insan hakları örgütleri ve sendikalarla birlikte kutlanan bu yılki 1 Mayıs işçi bayramına polis saldırmış ve pek çok işçi göz altına alınıp tutuklanmış, bir çok kadın ve çocuk da yaralanmıştı. İKİP’in aktardığına göre 50’den fazla işçi halen Evin Cezaevinde tutulmaktadırlar. Ayrıca bu tutuklulardan Mansoor Osanloo (Tahran ve çevresinin otobüs şoförleri sendikası lideri) 5 yıl hapis cezası almış ve bu süre içerisinde hastalıklarının tedavisi ve tedavi için gerekli ilaçları verilmemiş.

Sendika.Org 

 

Uluslararası Af Örgütü: Kriz insan hakları ihlallerini artırdı

  29 Mayıs 2009 -  

Uluslararası Af Örgütü’nün bugün açıklanan 2009 raporuna göre "Küresel ekonomik kriz, insan hakları ihlallerini artırdı ve dikkatleri başka noktalara kaydırdı."

Merkezi Londra'da bulunan Uluslararası Af Örgütü Amnesty International'ın Genel Sekreteri Irene Khan, raporu sunuşunda "Hükümetler ekonomileri düzlüğe çıkarmaya çalışırken insan hakları geri plana itildi" dedi.

Khan, artan yoksulluk, bozulan ekonomik ve sosyal koşulların siyasi istikrarsızlık ve kitlesel şiddete yol açabileceği uyarısında bulundu.

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Irene Khan, dünya genelinde insan haklarını değerlendiren raporun sunuşunda ekonomik krizden çıkış yolunun insan haklarına saygıdan geçtiğini vurguladı ve hükümetlerin, kendilerini etkileyecek kararlarda yoksullara söz hakkı vermesini istedi.

İnsan haklarının daha önce güvenlik gerekçesiyle çiğnendiğini belirten Khan, bu hakların şimdi de ekonomiyi kurtarma gerekçesiyle geriye itildiğini savundu.

"Eşitsizlik, adaletsizlik ve güvensizliğin tetiklediği bir saatli bombanın üzerinde oturuyoruz" diyen genel sekreter, bu "bombayı" etkisiz hale getirmek için yeni bir küresel insan hakları anlayışına ihtiyaç olduğunu kaydetti.

Khan'a göre söz konusu anlayış “yeni sözleşmeler oluşturulmasından ziyade, hükümetlerin insan hakları alanındaki yükümlülüklerini yerine getirmesini temel almalı.”

İdam rakamları

Raporda en az 81 ülkede ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, ayrıca geçen yıl dünya genelinde idamların yüzde 78'inin, dünyanın en gelişmiş ekonomilerini bir araya getiren G20 grubuna üye ülkelerde gerçekleştirildiği belirtiliyor.

Çoğu Çin, Suudi Arabistan ve ABD'de olmak üzere geçen yıl 2390 kişi idam edildi.

Rapora göre, işkence evrensel düzeyde yasaklanmasına karşın, dünyanın yüzde 50'sinde insanlar sorguları sırasında işkence görüyor ya da kötü muameleye maruz kalıyor. Örgüte göre, bu oran G20 ülkelerinde yüzde 79'a çıkıyor.

Amnesty International, adil yargılanma hakkı ve gözaltı süreleri konusunda da G20 ülkelerinin diğer ülkelerin gerisinde olduğuna dikkat çekiyor.Uluslararası Af Örgütü'ne göre, Avrupa Birliği insan hakları konusunda çelişkili bir yaklaşım sergiliyor.

Standartların uygulanması

İdam cezası, ifade özgürlüğü ve insan hakları savunucularının korunması konusunda kararlı bir tutum sergileyen birçok Avrupa ülkesi, kendi sınırları içinde, mültecilerin korunması, ırkçılık ve ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik uluslararası standartlar konusunda daha az istekli davranıyor.

Irene Khan'a göre, geçen yıl insan hakları alanındaki olumlu gelişmelerden biri Obama'nın iktidara gelmesi ardından Amerika'nın insan hakları konusunda Bush dönemine kıyasla tamamen farklı bir yöne girmesi oldu.

Obama'nın Guantanamo kampını ve CIA'in gizli gözaltı merkezlerini kapatma kararını öven Khan, ABD'nin insan hakları konusunda İran ve Sudan'a olduğu gibi İsrail ve Çin'e de baskı yapması gerektiğine dikkat çekti.

Türkiye bölümü

Rapora göre Türkiye'de geçen yıl işkence ve kötü muamele şikayetleri arttı. Ülkede “muhalif sesler de yargı ve taciz yoluyla engellendi.”

Uluslararası Af Örgütü raporuna göre Türkiye'de ayrıca “Barışçı toplantı ve gösteri yapma hakkı sınırlandı. Emniyet güçleri gösterileri dağıtmak için orantısız güç kullandı. Terörle mücadele yasaları, ifade özgürlüğünü kısıtladı.”

Raporda terörle mücadele kapsamında adil olmayan yargılamaların devam ettiği, insan hakları ihlalleriyle suçlanan emniyet görevlilerinin cezalandırılması önündeki engellerin kalkmadığı savunuldu.

Amnesty International'a göre ayrıca askerlik görevinde vicdani ret hakkının kullanılması yolunda ilerleme sağlanamadı, Türkiye'ye gelen mültecilerin sınır dışı edilmesi uygulaması sürdü.

Rapora göre cinsiyet ve cinsel tercihe dayalı ayrımcılık devam ederken, kadınlara ve kız çocuklarına uygulanan şiddeti engellemeyi amaçlayan yasaların hayata geçirilmesinde yavaş kalındı.

Kaynak:BBC Türkçe

 Kolombiyalı işçiler grevde

  23 Mayıs 2009 -  

Kolombiyalı işçiler çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve daha etkili istihdam politikaları için Perşembe günü greve çıkacak, yürüyüş ve oturma eylemleri düzenleyecek. İşçilerin Birleşik Sendikası (CUT) Başkanı Tarcisio Mora, Sosyal Güvenlik Bakanlığı önündeki protestoların, işçiler ve işsizlerin hükümetin emek politikalarına razı olmadığını gösterdiğini ifade etti.

Sendika lideri, işçilerin kendilerine yer bulamadıklarını ve seslerini duyuramadıklarını söyledi.

İşsiz Kolombiyalıların sayısının 2,4 milyona ulaştığı, yılın ilk çeyreğinde işsizlik oranının 2008’in aynı dönemindeki 12,1 oranına göre 12,9’a yükseldiği uzman kaynaklar tarafından açıklandı.

Ayrıca, CUT yönetim kurulu üyesi Favio Arias’ın yakınlarda açıkladığına göre sene başından beri 17 sendika aktivisti öldürüldü.

Arias Prensa Latina’ya yaptığı açıklamada, işçi sınıfına yönelik saldırılar şiddetlenirken sendika üyelerine dönük zulmün devam ettiğine dikkat çekti.

Prensa Latina



Chavez dört gün ekranda

  29 Mayıs 2009 -  

Venezüella lideri Hugo Chavez, halkın sorularını yanıtladığı haftalık radyo-televizyon programı Alo Başkan'ın 10'uncu yılı dolayısıyla dört gün sürecek yayın maratonuna başladı.

Ülkenin farklı bölgelerinden yapılacak programa uydu bağlantısıyla konuklar alınacak.

Program, ülkede medyanın kontrolü konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Hugo Chavez, Pazar akşamı sona erecek dört günlük programı ülkenin batısındaki bir elektrik santralının önünden açtı ve kendisini şov yapmakla suçlayan muhalefete ve muhalif özel televizyon kanallarına çattı.

Chavez, başsavcıdan "Chavez de İtalyan diktatörü Mussolini gibi sonunda asılacak" diyen televizyon kanalına karşı harekete geçmesini istedi.

"Sayın Savcı, Cumhurbaşkanı, Mussolini gibi asılacak diyen ve hapse girmeyen birini gördünüz mü? Çünkü bu bir suçtur" diyen Chavez, savcılık harekete geçmezse, meseleyi kendisinin çözeceğini söyledi, fakat ayrıntı vermedi.

Hugo Chavez programında daha sonra, yolsuzlukla mücadeleden küresel ekonomik krize ve enerji ihtiyacının karşılanmasında elektrik santrallarının önemine kadar pekçok konuda görüş bildirdi.

Program 10 yıldır yayında olmasına karşın, temel mesaj hiç değişmedi. Chavez ülkenin tüm potansiyeli ve insan kaynağının sosyalist devrim projesi içinde geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Chavez'in televizyon programı, başkent Caracas'ta bir düşünce kuruluşu tarafından düzenlenen ve Perulu ünlü yazar Mario Vargas Llosa'nın da davetli olduğu konferansla aynı zamama denk geldi.

Llosa, konferanstaki konuşmasında Chavez'in idaresi altında Venezuela'nın diktatörlüğe doğru ilerlediğini, ülkenin yakında Küba'ya dönebileceğini savunmuştu.

Chavez programda Llosa'nın adını geçirmeden konferansın kendisini kışkırtmayı amaçladığını iddia etti ve "Burada bir despotluk rejimi olsaydı, ülkeye giremezlerdi" dedi.

Kaynak: BBC


 

 
   


BAKANLIKLAR RESMİ KURUMLAR
HUKUK VE MEVZUAT ASKERİ LİNKLER
DERGİLER
TELEVİZYONLAR
AJANSLAR
ULUSAL GAZETELER
İNTERNET HABER PORTALLARI
ÇEŞİTLİ

101 FAYDALI LİNK

Dünyamız

Sağlık

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol