ÇAGDAS HEMŞİRELER DERNEGİ SITESİNE HOŞGELDİNİZ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kana bulanmış palmiyeler -David Bacon*
|

|
14 Ağustos 2007 -
|

|
7 Eylül 2006’da silahlı paramiliterler Buenaventura şehrinde yerel lider Juan de Dios Barcia’nın evine baskın yaptı. Garcia kaçıp kurtuldu ama paramiliterler ailesinden yedi kişiyi vurup öldürdü.
Başkan Alvaro Uribe hükümeti ve ülkenin varsıl toprak sahiplerine bağlantısı olan paramiliterler Afro-Kolombiyalıların (Afrika kökenli Kolombiyalılar) beş yüz yıldır yaşadığı toprakları geri kazanmak için çabalayan Garcia ve Proceso de Comunidades Negras-PCN (Siyahi Topluluklar Oluşumu) eylemcilerini durdurmak istiyor. PCN 140’dan fazla siyahi topluluğunun aralarında kurduğu bir şebeke.
Garcia daha sonra Radio Bemba’da “ paralar (paramiliter askerler) peşimden geldikleri zaman polis ve askeri araçlar kullandıklarını gördüm. Dolaylı veya dolaysız olarak yüksek kademe devlet görevlileri ile beraber çalışıyorlar. Onlar hakkında suç duyurusunda bulunmak daha da tehlikeli”, dedi.
Buenaventura’nın güneyinde Narino Bölümü’nün Pasifik kıyı ovalarında geleneksel Afro-kolombia topraklarında büyük yağ palmiyesi plantasyonları gittikçe yayılıyor. Fedepalma (Fidanlık Sahipleri Birliği) palmiye ekim alanını bir milyon hektara (10.000 metrekare) çıkartmayı planlıyor. Hükümet 2020 yılına kadar yedi milyon hektarlık bir ekim alanının, yağ palmiyesi dahil ihraç ürünleri yetiştirmek için kullanılmasını önerdi.
ABD’nin Uluslararası Kalkınma için Yardım Kurumu (U.S Agency for Internatinal Development)-USAID üreticilerin hedeflerine ulaşmasına yardım ediyor. Kurumun silah bırakmayı kabul eden sağcı paramiliter askerleri yeniden yerleştirme çalışması diye tanımladığı plana göre bu gruplara toprak dağıtımının giderlerini USAID karşılıyor. Ama dağıtılan toprak genelde Afro-Kolombiyalıların gelensel olarak yaşadığı bölgelerde.
Bu yerleştirme programları, kağıt üstünde, ulusal barış oluşturma sürecinin etkili parçaları gibi gözükebilir. Ama gerçekte paramiliterler sadece varsıl palmiye yetiştiricilerin (ve hükümetin) yatırımlarını korumak işini üsteleniyor. Ve karşı çıkan Afro-Kolombiyalı eylemciler bedeli kanlarıyla ödüyor.
Gittikçe Büyüyen Plantasyonlar
1960’lı yıllarda 18,000 kadar hektar ağaçlandırılmıştı. 2003 yılına kadar 188,000 (ekilen ama henüz üretim vermeyen hektarlar da sayılırsa 300,000’e yakın) hektarda palmiye plantasyonları kurulmuştu. Bugün Kolombiya Amerikaların en büyük palmiye yağı üreticisi ve üretiminin %35’i yakıt olarak ihraç ediliyor. Önceleri palmiye yağı sadece yemek pişirmekte kullanılırdı. Ama küresel petrol tüketimini azaltma eğilimi, biyoyakıt için yeni bir pazar yarattı ve palmiye çekirdeği bunun en büyük kaynaklarından biri.
Yağ palmiyesi üreticileri yoksulluk, iç göç ve iç savaş nedeniyle Afro-Kolombiyalıların topraklarında nüfusun gittikçe azalmasından yararlanıyor. Ama aynı zamanda silahlı korumacılar ve paramiliter askerler (çoğu zaman aynı kişiler) kullanarak insanları bölgeden uzaklaştırıyor. Toprakları geri kazanmağa çalışan eylemci Jorge Ibanez (gerçek adı değil), “Şirketler toprak satın alırken, toprağının hepsini veya evini satmak istemeyen biri olursa, hemen ertesi gün evi yakılarak, terke zorlanıyor”, dedi .
Ibanez yerinden sürülen Afro-Kolombiyalıların şimdi çoğunlukla yaşadığı sahil şehiri Narino’da şehir komiteleri örgütlemeye çalışıyor. Sürgünler, yakınmalarını duyurmak ve kıyıda mangrov ağaçları bataklığında kurdukları derme çatma gecekondularına belediye hizmetleri verilmesini istemek için bölüm merkezi Narino’ya gittiler. Ibanez, “Ama” diyor, “aynı sürgünler gidecek yerleri olmadığı için görevlilerin ofisleri önündeki alanda kamp kurmuş beklerken, hükümet göç sorununun halledildiğini söyledi.”
Başka eylemciler palmiyelerin arkasından koka (narkotik bitki) üretiminin başladığını iddia ediyor. Raul Alvarez , “biz burada hiç bir zaman koka kullanmadık,” diye anlatıyor, “ama şimdi her herde, okullarda, barrio’larda koka var.” Burada oturanlar narkotik kaçakçılığına yeni gelen silahlı korumacıların karıştığını ve büyük üreticilerden parasal destek gördüklerini iddia ediyor. En eski ve en büyük plantasyon sahipleri Valle de Cauca bölümünde Cali’nin “şeker baronları” idi ve yıllardan beri narkotik kaçakçılığıyla ilgili olduklarına inanılıyor. Ibanez bu silahlı kişilerin, “başka bölgelerden geldiğini, bu şirketlerde çalıştıklarını ve halkı tehdit ettiklerini” söylüyor.
Tumaco’da silahlı bir dolandırıcılar ağı sürgünlerin gecekonduları arasında tefecilik ve faizcilik yapıyor ve mahalle halkının kullandığı küçük telefon kulübelerini tekeline alarak mahallede olan bitenleri denetliyor.
Garcia “Bu kişiler kendi başlarına bir güç değil” diyor, “Para ile tutulan kişiler. Yıllık gelirin beş yüz dolar bile olmadığı Pasifik kıyı bölgeleri gibi yerlerde, aylık 400 dolar ödüyorlar. Siyahi ve yerli halklar bile satın alınabiliyor. Bir grubu öteki grubu katletmek için kullanıyorlar- yerlilere karşı siyahiler, siyahilere karşı yerliler.
Toprak Haklarını Yeniden Kazanmak
Topluluklarının sürülme ve dağıtılmasıyla karşı karşıya kalan Afro-Kolombiyalılar yıllardan beri, toprak haklarını kabul ettirmek için hükümetle mücadele ediyor. Israrlı mücadeleleri sonucu bazı yasal haklar kazandılar. Afro-Kolombiyalı ve yerli halkların baskısıyla ülkenin 1991 yılında yazılan anayasası onların tarihsel topaklarında haklarını kabul etti. 1993 yılında kabul edilen Yasa 70 kendi bölgelerinde her hangi bir proje başlatılmadan önce topluluklarla görüşülmeyi ve onların onayını almayı gerektiriyor. Ama yasa var demek uygulanıyor demek değil.
Narino’da sürgünde olanlarla hala topraklarında kalanlar birlikte hareket etmeğe başladılar. Atalarının yüz yıllar önce yerleştiği toprakların tapusunu almak için çeşitli mahkemelere baş vurdular. Bu hareketi başlatan liderlerden biri, Francisco Hurtado, 1998 yılında öldürüldü. Yine de Afro-Kolombiyalılar ilk ortak topraklarını 2005 yılında geri aldılar. Yasa 70 onaylandığından beri 6.1 milyon hektar toprağın tapusunu aldılar ama toprağın geri kazanımı hala tamamlanmış değil.
Balta girmemiş ormandaki Bajo Pusbi gibi küçük topluluklar hala patikalarında dokunulmazlık içinde dolaşan silahlı grupların korkusuyla yaşıyor. Ve Narino üreticilerinin en büyüğü Palmeira palmiye plantasyonun tapusunu devrettiği halde, plantasyona giden yahut içinden geçen yolların tapusunu vermedi. Bu nedenle bölgede yaşayan halk hala odun toplayarak geçimini sağlıyor. Çoğunluğu okuma yazma bilmiyor. Ormanın ücra bir köşesinde, Bajo Pusbi’nin ne okulu ne de sağlık ocağı var.
Başkan Uribe’nin bu yoksulluğa karşı yanıtı Afro-Kolombiyalı toplulukları varsıl üreticilerin, ağaçların bakımından, hasattan ve üretimi şirketlere teslim etmekten sorumlu küçük hissedar yapma planı oldu. Bundan başka, bu tek tür tarım için daha geniş alanlara el koymak istiyor. Kolombiya Millet Meclisindeki tutucu partiler (USAID’den cesaret alarak) palmiye yağı üretimini desteklemek için yeni orman, su ve ticari kullanımı olan diğer kaynak yasalarını yürürlüğe koydu. Kaynakları kullanmayan topluluk tapu senedini kaybedebilir.
Başkan Uribe 2006 yılında Villavicencio’da Fedepalma’nın toplantısında Üreticiler Derneğine, “ Tumaco iş adamlarıyla Afro-Kolombiyalı vatandaşları bir yere kapatıp toprakların nasıl kullanılacağı hakkında anlaşmaya varıncaya kadar kilit atında tutmak” istediğini söyledi. Kurrulao Siyahi Toplulukları Yerel Konsey liderleri bu düşünceyi başkana yazdıkları bir mektupla, “büyük çevre, sosyal ve kültürel hasara” neden olacak diye kınadı. Palmiye plantasyonlarının çoğalmasının Afro-Kolombiya kültürünün devamını olumsuz etkilemesine ve dünyanın en zengin bitki çeşitlerine sahip bu bölgede tek ürün yetiştirilmesine karşı çıkıyorlar.
Garcia Radio Bemba’da, “Pasifik Kıyılarında yaşayan Afro-Kolombiyalı topluluklar toprağı işliyor ve ürettikleri mal kendilerinin ama toprağın sahibi olduklarına inanmıyorlar. Toprak hepimizin ortak malı. Bizim düşüncemiz toprağın ortak mülk olduğu. Geleneksel topraklarımızdan bir kısmını geri almamız ve ortak mal olarak kullanmamız ülkedeki ekonomik güçleri ve uluslararası şirketleri çok kızdırdı.”
PCN toprağı geri almak ve Afro-Kolombiyalıların çektiği aşırı yoksulluğa bir çözüm bulmak için örgütlendi. Liderlerinden bazıları Washington’a gitti, ABD Meclis üyeleriyle konuştu, projeyi tartıştı ve onlardan ABD/Kolombiya Serbest Ticaret Anlaşmasına olumsuz oy vermelerini istedi. Bu anlaşma palmiye yağı üretimini çok daha fazla arttıracaktı.
Zorunlu İşçiliğin Tarihi
Yağ palmiyesi plantasyonları gibi kalkınma projeleri sadece birkaç aile grubu veya bir tek şehri tehlikeye atmıyor. 500 yılda gelişen, eşi olmayan Afro-Kolombiya kültürünü ve sosyal yapısını devam ettirebilmek için esas olan bölgesel temelini tehlikeye düşürüyor. Şimdi Kolombiya olan bölgeye ilk İspanyol 1500 yılında ayak bastı. O zamanlar burada Carib ve Chibchan halkları yaşıyordu. Yüzyıl daha sona ermeden, İspanyol kralının tüfekli askerleri yerli toplulukların çoğunu yok etmiş, sağ kalanları da kıyıdan uzaklaştırıp uzak dağlık bölgelere sığınmaya zorlamıştı. Sömürge yöneticileri kaçan yerliler yerine plantasyon ve maden ocaklarında zorunlu işçi olarak çalıştırmak üzere Afrika’dan ilk köleleri getirdi. Virginia’da (ABD) kölelik başlamadan 100 yıl önce,1521’de, Amerikalar’da ilk Afrikalılar beş yüz yıl sürecek zorunlu işçiliğe başlamıştı bile.
Güney ABD’de olduğu gibi, Kolombiya’da da Afrikalılar uysal değildi. Büyük bir kısmı plantasyonlardan kaçtı, güneye ve batıya Pasifik kıyılarına ve iç bölgelerde ormanlarla kaplı dağlara gitti. Kaçaklar kurdukları kasabaları “palenques” (kazıklardan yapılmış çit) diye adlandırdı. Afrikalıların öfkesi o kadar şiddetliydi ki, Simon Bolivar ve Francisco de Paula Santander 1810 yılında İspanya’ya karşı bağımsızlık bayrağını kaldırdığı zaman, sömürgeciye karşı savaşan her beş askerden üçü köle veya eski köleydi.
Ama özgürlük için 40 yıl daha, ABD’de başkan Lincoln’ın “Özgürlük Beyannamesi” okumasından 10 yıl öncesine,1851’kadar beklediler. O zaman geldiğinde kaçan kölelerin kurduğu Afro-Kolombiyalı topluluklar Bagota ve Cartagena gibi büyük şehirler kadar eskiydi.
Irkçılığın İkiye Böldüğü Yoksulluk
Latin Amerika’nın üçüncü büyük ülkesi, 44 milyon nüfuslu Kolombiya, bugün kıtada ekonomik olarak en kutuplaşmış olanı. Ulusal Planlama Dairesi halkın %44.2’sinin yoksulluk sınırın altında yaşadığını tahmin ediyor (Ulusal Üniversite’ye göre %66). Kırsal kesimlerde yoksulluk oranı resmen %68. Ve bu kesimlerde yoksullar arsında da eşitsizlik var.
Asociacion de Afro-Colombiano Desplazados (Yerlerinden Uzaklaştırılan Afro-Kolombiyalılar Derneği) belgesine göre 10 milyon Afrika kökenli Kolombiyalı Pasifik Kıyılarında yaşıyor ve bölge nüfusunun %90’ını oluşturuyor. Valle de Cauca ve Kuzey Cauca gibi iç bölgelerde bile çoğunluktalar. Latin Amerika İşleri Derneği 23ücü Uluslararası Kongresine verilen bir rapora göre, Afro-Kolombiyalı topluluklarda akar su ve kanalizasyon gibi kamu hizmetleri dahil, en temel ihtiyaçların %86’sı karşılanmıyor. Buna kaşıt olarak, beyaz ve melez topluluklarda bu hizmetler veriliyor.
Hükümetin ayaklanmaya karşı savaş giderlerini karşılamak için yaptığı bütçe kesintileri nedeniyle zarar gören sağlık hizmetleri ancak beyaz halkın %40’ını kapsıyor. Afro-Kolombiyalıların %10’u sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyor ve sadece %3’ünün sosyal sigortası var. Okuma yazma bilmeme oranı siyahlarda %45, beyazlarda %14. Her 1000 afro-Kolombiyalı bebekten 120’si birinci yılını doldurmadan ölürken, beyaz bebeklerden 1000’de 20’si ölüyor. Yaş ortalaması Afro-Kolombiyalılarda 54, beyazlarda 70.
Siyahi olmayan Kolombiyalıların ortalama yıllık geliri 1,500 dolarken, Afro-Kolombiyalı bir aile 500 dolar kazanıyor. Beyazlarda lise bitirenlerin oranı %66, Afro-Kolombiyalı gençlerden %38’i liseyi bitiriyor, bunlardan sadece %2’si üniversiteye devam ediyor.
Yıllarca devam eden iç göç kurumsallaştırılmış eşitsizliği daha da arttırdı.1940’dan 1990’a kadar kentsel nüfus %31’den %77’ye yükseldi. Afro-Kolombiyalılar da bu göçe daha iyi bir yaşam standardı bulma umuduyla katıldı. Ama bu umutlar çabuk yıkıldı - yerine Tumaco, Cali, Medellin ve Bagota gibi şehirlerin kenar mahallelerine yerleşerek kentsel yoksulların arasına katıldılar. Choco eyaletinin eski valisine Luis Gilberto Murillo Urruttia, “Afro-Kolombiyalılar Nüfusun %36-40’ını oluşturuyor”, diyor “ama hükümet %26 (11 milyon) olduğunu söylüyor. Sadece %25’i, 3 milyon kişi, toprağa bağlı”.
Göçmenliğin Artması Bekleniyor
Kolombiya hükümetinin kalkınma programı göçmen sayısını arttıracak. ABD’nin ve uluslararası mali kuruluşların ileri sürdüğü ve hükümetin desteklediği kalkınma projeleri sayesinde Afro-Kolombiyalı topluluklar, tarihlerinde şimdiye kadar hiç görülmemiş bir derecede dağılma ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Yerel topluluklar bu büyük projeleri denetlemiyor. Palmiye yağı arıtımevleri kâr hissesi dağıtıyor ama bundan yararlanan yalnız Cali ve Medellin’de oturan bir avuç üretici. Ama Kolombiya hükümeti, serbest piyasa politikalarına esir düşmüş bir çok diğerleri gibi, bu projelere yapılan yabancı yatırımları ve getirecek vergi gelirini ekonomik kalkınmanın kilit noktası olarak görüyor. Askeri harcamaları arttırırken, Afro-Kolombiyalı, yerli ve diğer yoksul topluluklara hizmet götürecek ödenekleri bütçeden kesiyor.
ABD askeri yardım programı “Kolombiya Planı” (Plan Colombia) askeri bütçenin büyük bir kısmını karşılamayı garanti ediyor. Hem Kolombiya Planı, hem de bu yıl mecliste onaylanması beklenen yeni serbest ticaret anlaşması kırsal Afro-Kolombiyalı ve yerli toplulukları yerlerinden çıkartacak. Yabancı yatırımların karşısında duran liderler öldürülecek veya kaybedilecek.
PCN eylemcileri önerilen serbest ticaret anlaşmasının topraktan geçim sağlayan 80,000 kadar çiftçi ailesini topraksız bırakacağını tahmin ediyor. Ve NAFTA’nın (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) Meksika’da topraksız bıraktığı 1.3 milyon çiftçiye işaret ederek, bunun sadece bir başlangıç olduğunu söylüyor.
Toprağından uzaklaştırılan Kolombiyalılardan çoğu iç göçle kentsel gecekondu bölgelerine yerleşiyor ama göç zamanla hudutları aşacak ve bu hareketi başlatan projeleri yapan varsıl ülkelere taşacak. 2002 yılından beri 200,000’den fazla Kolombiyalı ABD’ye geldi.
Toprağı ve Kültürü Koruma
Garcia Afro-Kolombiyalı toplulukların ülkenin biyo-çeşitliliğinin geleneksel bekçileri olduğunu söylüyor. “Bütün Pasifik kıyı boyu varlığımızı borçlu olduğumuz mangrov ormanlarıyla kaplı,” diye anlatıyor. “ Afro-Kolombiya ve yerli kültürü toprağı ekonomik zenginlik getirecek bir kaynak olarak değil, yaşanacak bir yer olarak görüyor. Bu büyük projelerin planlanmasının esası bu ve bu nedenle özel ordularını, paramiliterleri kullanıyorlar ve buna karşı çıkan hareketimizin binlerce liderini öldürdüler ve milyonlarca insanı topraksız bıraktılar. Bunların arasında Pasifik Kıyılarını terke zorlanan bir milyon siyahi Kolombiyalı da var.”
Afro-Kolombiyalı topluluklar ve yüzyıllardan beri var olan kültürünün mega kalkınma planlarında yeri yok. Garcia, “Siyahileri hiç bir değeri olmayan bir obje olarak görüyorlar.” diye vurguluyor. “Bizi kurban etmelerinin, hatta soykırım yapmalarının bir önemi yok. Bu tür bir ırkçılıkla karşı karşıyayız. Bir halkın kültürüne karşı yapılan saldırının insan haklarına yapılan saldırı olduğuna inanıyoruz çünkü kültürsüz bir yaşam olamaz.”
Garcia ve diğerleri Plan Kolombiya’nın devamlı finanse edilmesi daha çok çatışma yaratacak ve daha çok kişi göçe zorlanacak diye uyarıyor. Hükümet sık sık Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia ) FARC’ı katliam yapmakla suçluyor, daha doğrusu onların yaptıklarını bahane ederek kırsal bölgelerde çok miktarda asker bulunduruyor. Öte yandan, paramiliterlere silah bıraktırdığını iddia ediyor. Garcia Radio Bemba’da “Ama aynı zamanda ABD’de ve Avrupa’da buna söz verirken, paramiliterler burada insanları katlediyor” dedi. “Hükümet barış getirmek için para istiyor ama getirdiği bunun tam tersi”.
ABD Federal Meclisi paramiliterlerin silahsızlandırılması ve yerleştirilmesi için 21 milyon dolar ödenek ayırdı. Yerel halk aynı militerlerin, aynı silahlarla aynı katliamı yaptığını söylüyor. Uribe hükümetinin üst düzey görevlileri, paramiliterlerle olan ilişkileri ortaya çıkınca istifa etmek zorunda kaldı.
Garcia, “Topluluklarımızın topraklarını terk etmeleri çatışma sonucu değil” diyor, “ Çatışmanın kendisi bizi göçe, kaçmağa zorlamak için kullanılıyor. Sonra hükümet toprak artık verimli olarak kullanılmıyor diye el koyuyor. Bizim çarpışacak silahımız yok ama politik olarak savaşmalıyız çünkü toprağımızdan vazgeçmemiz demek, yaşamdan vazgeçmek demektir.”
Temmuz-Ağustos 2007
*iş, göç ve küresel ekonomiye etkileri hakkında yazan gazeteci ve yazar
[Dollars and Sense’deki İngilizce orijinalinden Emine Kunter tarafından Latinbilgi için çevrilmiştir]
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol
|